Hacettepe’de radyoembolizasyon tedavisine başlandı
Hacettepe Üniversitesi, karaciğer tümörlerinin tedavisinde
radyoembolizasyon uygulamasına başladı
Türkiye’de radyoembolizasyon uygulamasına başlandı. Uygulama
için gereken Yttrium-90 işaretli ilaç Avustralya’dan
getirilirken, Türkiye yöntemin uygulandığı 12. ülke oldu. Sağlık
Bakanlığının onay vermesi ile birlikte radyoembolizasyona
başlayan merkezlerden biri olan Hacettepe Üniversitesinde (HÜ)
yöntem, iki hasta üzerinde uyguladı.
Radyoembolizasyon yöntemini uygulayan ekibin koordinatörlüğünü
yürüten HÜ Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
ve Türkiye Nükleer Tıp Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Ömer
Uğur, bu yöntemle daha hızlı sonuç alındığını ifade etti.
Cerrahi müdahalenin mümkün olmadığı karaciğer tümörlerine
müdahalede uygulanan bu yöntem ile daha az yan etki ile
karşılaşıldığını da belirten Uğur, tümörde küçülme ya da tam
kaybolma sağlanabildiğini önemle vurguladı. Yurt dışında 10-15
senedir uygulanan yöntemin, Sağlık Bakanlığının izin vermesinin
hemen ardından Türkiye’de de başladığını dile getiren Uğur,
radyoembolizasyonun Hacettepe’yle birlikte GATA ve Ankara
Üniversitesi Tıp Fakültesinde de başladığını belirtti.
“Tümörde tam kaybolma sağlanabiliyor”
Tedavinin cerrahi müdahale şansı olmayan, tümörün cerrahiyle
çıkarılamadığı hastalarda uygulanan yeni bir yöntem olduğunu
dile getiren Prof. Dr. Uğur, “Bu yöntem tümörde küçülme ya da
tam kaybolma sağlayabiliyor. Ve hastanın yaşam süresini
uzatıyor” dedi. tedavinin uygulanışı hakkında bilgi veren Ömer
Uğur, şöyle konuştu:
“Yöntem, tümöre yüksek radyasyon dozu verilerek tümörün yok
edilmesi esasına dayanıyor. Biz bu tedavide hastaya radyoaktif
bir ilaç olan SIR-Spheres Yttrium 90 veriyoruz. Bunu vermek için
nükleer tıp, girişimsel radyolojiyle beraber çalışıyor. Bir
kateter yardımıyla karaciğerde tümörü besleyen damara, hepatik
artere, girilerek bu radyoaktif ilaç veriliyor.
Bu tedaviyi uygulamak için nükleer tıp, girişimsel onkoloji ve
medikal onkoloji bölümlerinin aynı anda, beraber çalışması
gerekiyor. Nükleer tıp ilacın hazırlanması, hastaya verilmesi,
görüntülenmesi aşamalarında, girişimsel radyoloji de kateter
yardımıyla bu işleminin yapılması anında görev alıyor.”
Yan etkileri çok az
2 gün yarı ömrü olan ilaçların firma tarafından Avustralya’dan
Almanya’ya gönderildiğini oradan da uçakla Ankara’ya
getirildiğini dile getiren Uğur, “Uygun dozu burada sıcak
laboratuvarımızda, hastanın yaşına, boyuna, kilosuna göre
hazırlıyoruz. Bu dozu girişimsel radyolojide radyologlarla
beraber hepatik artere veriyoruz. İlacın yarı ömrü 2 gün olduğu
için burada zamana karşı bir yarış veriliyor ve beklemelerin
hepsi ilacın dozunu azaltıyor. Bu tedavide hastanın yatış
süresinin ve yöntem doğru kullanıldığında yan etkilerin çok az
olduğunu vurgulayan Uğur, “En doğru tedavi cerrahi uygulama olsa
da bunun gerçekleşemediğimiz durumlarla karşılaşıyoruz.
Kemoembolizasyon tedavisine göre daha iyi etkisi var.
Kemoterapiye göre de yatış süresi daha kısa ve daha etkili”
dedi. Tedaviyi iki hastaya uyguladıklarını belirten Prof. Dr.
Uğur, karaciğerinde yaygın, cerrahi müdahale ile çıkarılamayan
kanser leri olan hastaları başarı ile tedavi ettiklerini
belirterek, hastaların taburcu edildiğini de ifade etti.
Ömer Uğur, tedavinin bir takım çalışmasını gerektirdiğini ifade
ederek, Nükleer Tıp Anabilim Dalından Uzm. Dr. Fani M. Bozkurt;
Radyoloji Anabilim Dalından Doç. Dr. Barbaros Çil ve Uzm. Dr.
Bora Peynircioğlu ile Medikal Onkoloji Anabilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. Gülten Tekuzman ile Prof. Dr. İbrahim Güllü’nün
uygulama ile ilgili önemli destekleri olduğunu belirtti
|